Borgahan Gümüşsoy yazdı: İngiltere’yi bekleyen tehlike ne
20 mins read

Borgahan Gümüşsoy yazdı: İngiltere’yi bekleyen tehlike ne

Borgahan Gümüşsoy

Birleşik Krallık’taki insanlar yeni bir hükümet seçmek için 4 Temmuz’da sandık başına gidecekler. İklim krizi, karşı karşıya olduğumuz en büyük uzun vadeli tehdit olsa da, bu alanda küresel iklim değişikliği krizi ile mücadele ve sıfır karbon ekonomilerine geçiş politikaları, partilerin geliştirdiği stratejiler seçim kampanyalarında ve tartışmalarda yeterince yer bulmadığı yönünde eleştiriler mevcut.

İngiltere’de başlayan ve her geçen gün büyümekte olan haber ajanslarından Earthrise Stüdyoları’nın seçim süreci ve iklim krizi ile ilgili minik analizi ve taktiksel oy kullanma tavsiyesini sizlerle paylaşıp, ardından İngiltere’de 14 yıldır iktidar olan Muhafazakar Parti’nin günümüzde ne gibi konular üzerinden eleştirildiğini sizlerle paylaşacağım.

Peki, Birleşik Krallık siyasi parti manifestoları iklim konusunda nasıl bir performans sergiliyor? Ve oyları çevresel politikaların oluşumu ve gelişimini en etkin şekilde destekleyecek şekilde nasıl kullanabiliriz? Açıkçası ben oy kullanmıyorum ama kullananlar için verilen önerileri göstereceğim.

Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak’ın iklim eylemine yaklaşımını üç kelimeyle özetleyebiliriz: “Hafiflet, yağmala ve aldat.”

Sunak’ın meydana gelmekte olan olaylarla baş etmek için kullandığı strateji bu üç kelime ile özetlenebilir. Kendisi hükümetinin ana stratejisinin bazı bölümlerini terk etmek veya yumuşatmak ve Kuzey Denizi’ndeki Rosebank sahası gibi yeni petrol ve gaz ruhsatları vermekle manşetlere çıkıp duruyor, bu sebeple sürekli olarak ekolojik anlamda duyarlı kesimlerin eleştirilerine maruz kalıyor.

Ayrıca, son yıllarda artıp kontrol edilemeyen ve insanların zaman zaman hasta olmasına sebep olan İngiltere’nin nehirlerine ve denizlerine rekor miktarda kanalizasyon suyunun akıtılmasının önüne geçememiş olması da Rishi’nin yeni seçilecek olan hükümete yığdığı sorunlardan biri. Rishi Sunak’ın kayınpederi tarafından kurulan Infosys’in petrol şirketi BP ile yaptığı 1,5 milyar dolarlık anlaşma, çıkar çatışması ve ülkedeki yolsuzluk endişelerini de körükleyip artırıyor. Sunak, yeni iklim değişikliği ile mücadele manifestosunu tanıtırken “uygun fiyatlı çevre fanatizmi” ifadesini kullanarak, iklim değişikliği ile mücadele maliyetlerini azaltma sözü verdi. Ancak, iklim krizi para ve kaynaklardan tasarruf ederek kurtulabileceğimiz bir sorun değil; iklim değişikliği ile mücadele ciddi anlamda yatırımlar, bilgi, tecrübe ve iyi planlama ve strateji gerektiriyor. İklim krizine ayrılan bütçeleri keserek geleceğimizi koruyamayacağımızı hatırlatmak çok önemli.

Tabii hali hazırda gelmekte olan yeni yeşil ve mavi bonolar, plastik kredileri, mavi karbon kredileri, iklim değişikliği ile mücadele anlamında geliştirilecek olan teknolojiler için ayrılan ve yaratılan fonlar mevcut. Ancak, kendisi yeteri kadar çevik ve hızlı hareket ediyor mu, yoksa hala can çekişmekte olan petrol endüstrisini körükleyip endüstri liderlerine biraz daha zaman kazandıracak anlaşmaların altına mı imza atıyor?

Anketler, Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi’nin genel seçimleri kazanarak bir sonraki hükümeti kuracağını gösteriyor. Bu yılın başlarında, Starmer, yeşil endüstrilere yıllık 28 milyar sterlin yatırım yapma vaadini terk etti, bu da hayal kırıklığı yarattı.

28 MİLYAR STERLİNLİK YEŞİL YATIRIM PLANI

İşçi Partisi lideri Keir Starmer, 2021 yılında büyük bir yeşil yatırım planı duyurdu. Bu plana göre, İşçi Partisi iktidara geldiğinde her yıl 28 milyar sterlinlik yatırım yaparak, Birleşik Krallık’ı yeşil enerji süper gücü haline getirmeyi hedefliyordu.

Planın temel bileşenleri şunlardı:

Sıfır Karbon Elektrik Üretimi: 2030 yılına kadar, Birleşik Krallık’taki tüm elektrik üretiminin net sıfır karbon olmasını sağlamak.

Great British Energy: Kamuya ait bir enerji şirketi kurarak, yenilenebilir enerji projelerini teşvik etmek ve yönetmek.

Yenilenebilir Enerji Yatırımları: Kara rüzgar kapasitesini iki katına, güneş enerjisini üç katına ve deniz üstü rüzgar kapasitesini dört katına çıkarmak.

Karbon Yakalama ve Depolama: Gaz enerji santrallerinden çıkan CO2 emisyonlarını yakalayıp depolamak.

Konut Yalıtımı: Büyük bir yalıtım projesi ile milyonlarca evi daha enerji verimli hale getirmek, böylece yakıt yoksulluğunu azaltmak.

Ekonomik ve Politik Tepkiler: Bu plan başlangıçta büyük bir destek gördü ve İşçi Partisi’nin çevreye duyarlılığını vurgulayan önemli bir politika olarak öne çıktı. Ancak, ülkede ki ekonomik durumun kötüleşmesi ve kamu maliyesi üzerindeki baskılar nedeniyle, Starmer ve gölge maliye bakanı Rachel Reeves, bu taahhüdü önemli ölçüde revize etmek zorunda kaldılar.

Geri Adım: 2023 yılında yapılan duyurulara göre, 28 milyar sterlinlik yıllık yatırım planı, ilk parlamenter dönemlerinin ikinci yarısına kadar ertelendi. Bu karar, kamu maliyesinin sürdürülebilirliği ve ekonomik istikrar gerekçesiyle alındı. Yeni plana göre, yeşil yatırımların yıllık miktarı 5 ile 10 milyar sterline kadar düşürüldü ve bu yatırımın büyük kısmı özel sektör işbirlikleri ve proje bazlı fonlamalarla sağlanacak.

ELEŞTİRİLER VE DESTEK

Çevre Aktivistleri ve Parti İçi Eleştiriler: Greenpeace ve diğer çevre örgütleri, bu geri adımı büyük bir hata olarak nitelendirdi ve binlerce iş kaybına yol açabileceği konusunda uyardı. Ayrıca, İşçi Partisi’nin kendi içindeki bazı üyeler de bu kararın parti politikalarına zarar vereceğini ve seçmen güvenini sarsacağını belirtti.

Muhafazakar Parti’nin Eleştirileri: Muhafazakarlar, İşçi Partisi’nin bu geri adımının ekonomik sorumsuzluk olduğunu ve enflasyonu körükleyeceğini iddia etti.

Ekonomik Gerekçeler: Reeves ve Starmer, ekonomik ve mali sorumluluğun öncelikli olduğunu ve planlarının hala İngiltere’yi yeşil bir ekonomi haline getirme taahhüdünü koruduğunu savundu.

Sonuç olarak, İşçi Partisi’nin 28 milyar sterlinlik yeşil yatırım planı, ekonomik koşullar ve kamu maliyesi üzerindeki baskılar nedeniyle büyük ölçüde küçültülmüş ve ertelenmiş durumda. Ancak, parti hala yenilenebilir enerji ve sıfır karbon hedefleri doğrultusunda adımlar atmayı planlıyor.

İşçi Partisi adayı Starmer, 2030 yılına kadar sıfır karbon elektrik üretmek ve kamuya ait bir enerji şirketi olan Great British Energy’yi kurarak Birleşik Krallık’ı temiz enerji süper gücü yapmayı hedeflerindeki kararlılıklarından vaz gecmediklerini vurguladı.

YEŞİL PARTİ VE LİBERAL DEMOKRATLAR

Yeşil Parti ve Liberal Demokratlar, Greenpeace’in iklim sıralamalarında en yüksek puanları alırken, Birleşik Krallık seçim sistemi nedeniyle bir sonraki hükümeti kurma şansları neredeyse yok.

Birleşik Krallık’taki seçim sistemi, birçok bölgede sadece iki partinin kazanma şansına sahip olduğu anlamına geliyor. Bu nedenle, iklim konusunda en yüksek puanı alan partiye oy vermek, her zaman parlamentoda ekstra sandalye kazandırmayabilir. Eğer bulunduğunuz bölge, iki önde gelen parti (örneğin Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi) arasında sıkı bir yarış içerisindeyse, oy vermeyi düşündüğünüz Yeşil Parti’ye değil, bölgenizde kazanma şansı en yüksek olan ve iklim konusunda iyi bir performans sergileyen partiye oy vermek stratejik olabilir.

Bu durumda, iklim değişikliği sizin için kritik bir konuysa, Yeşil Parti’ye oy vermek yerine İşçi Partisi’ne oy vermek, iklim politikalarının parlamentoda daha fazla desteklenmesine yardımcı olabilir.

Bu strateji, oylarınızın daha etkili olmasını sağlar ve parlamentoda iklim değişikliği ile ilgili daha güçlü bir temsil oluşturmanıza yardımcı olabilir.

4 Temmuz’daki İngiltere genel seçimleri öncesi, enerji, yasa dışı göç, tarım, kanalizasyon, ulaşım ve zorunlu askerlik alanındaki konuları kısaca özetliyorum.

BİRLEŞİK KRALLIK’TAKİ ÇİFTÇİLERİN DURUMU VE İFLAS KORKUSU

Birleşik Krallık’taki birçok çiftçi, ekonomik zorluklar ve Brexit sonrası tarım desteklerinin azalması nedeniyle iflas korkusu yaşamaktadır. Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikası (CAP) kapsamında sağlanan yıllık 1.8 milyar sterlinlik doğrudan tarım fonları, hükümetin planlarına göre 2025’te yarıya indirilecek ve 2027’ye kadar tamamen kaldırılacak. Bu durum, özellikle küçük ve kiracı çiftçileri ciddi şekilde etkileyebilir.

Yapılan bir araştırmaya göre, İngiltere’deki meyve ve sebze çiftçilerinin %49’u, süpermarketlerin satın alma davranışları nedeniyle gelecek 12 ay içinde iflas etme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını belirtmiştir. Süpermarketler, çiftçilere zamanında ödeme yapmamakta, daha ucuz yurt dışı alternatiflerine yönelmekte ve siparişleri son dakikada iptal ederek çiftçilerin mahsullerinin boşa gitmesine neden olmaktadır. Bu durum, çiftçilerin finansal sürdürülebilirliğini ciddi şekilde tehdit etmektedir.

Çiftçilerin yaşadığı bu ekonomik zorluklar, Brexit sonrası ticaret anlaşmalarının etkisi ve hükümetin yeterli finansal desteği sağlayamaması gibi faktörlerle birleştiğinde, tarım sektöründe ciddi bir kriz yaratmaktadır. Bu nedenle, çiftçiler ve destekçileri, süpermarketlerin daha adil iş uygulamaları benimsemelerini ve hükümetin çiftçilerin geçimini sürdürebilmeleri için daha güçlü koruma önlemleri almasını talep etmektedir.

BİRLEŞİK KRALLIK’IN RUANDA İLTICA PLANI

Birleşik Krallık’ın Ruanda iltica planı, hükümetin yasa dışı göçü ve insan kaçakçılığını önlemek amacıyla hayata geçirdiği tartışmalı bir politikadır. Plan, Birleşik Krallık’a yasadışı yollarla gelen sığınmacıların Ruanda’ya gönderilmesini ve iltica başvurularının burada değerlendirilmesini öngörüyor.

Planın İşleyişi ve Hukuki Durum: Plan, ilk olarak Nisan 2022’de dönemin başbakanı Boris Johnson tarafından duyuruldu. Ancak, bu planın uygulanması çeşitli yasal zorluklarla karşılaştı. 2023’te İngiltere Yüksek Mahkemesi, Ruanda’nın güvenli bir ülke olmadığına ve sığınmacıların orada iltica başvurularının adil bir şekilde değerlendirilmediğine karar verdi. Bu karar, planın uluslararası ve İngiliz insan hakları yasalarını ihlal ettiğini belirtiyordu.

Bunun üzerine, hükümet Aralık 2023’te Ruanda ile yeni bir anlaşma imzaladı ve “Ruanda’nın Güvenliği (İltica ve Göç) Yasası 2024” adıyla yeni bir yasa çıkardı. Bu yasa, Ruanda’nın güvenli bir ülke olduğunu ve sığınmacıların burada kalabileceğini iddia eden hükümet politikalarını hukuki olarak desteklemeyi amaçlıyor. Ancak, bu yasa da çeşitli eleştirilerle karşılaştı ve birçok insan hakları savunucusu tarafından eleştirildi.

Planın Amacı ve Eleştiriler: Hükümet, bu politikanın insan kaçakçılığını ve tehlikeli deniz yolculuklarını caydırmayı amaçladığını belirtiyor. Ancak, uygulamaya konulduğu takdirde kaç kişinin Ruanda’ya gönderileceği ve bu politikanın gerçekten caydırıcı olup olmayacağı konusunda belirsizlikler bulunmakta. Yasal ve insani eleştiriler, Ruanda’nın sığınmacılar için yeterince güvenli bir ülke olmadığı ve bu politikanın uluslararası mülteci koruma yükümlülüklerini ihlal ettiği yönündedir.

Maliyetler ve Sosyal Etkiler: Bu planın maliyeti de oldukça yüksektir. Birleşik Krallık Ulusal Denetim Ofisi’ne göre, ilk 300 sığınmacının Ruanda’ya gönderilmesi yaklaşık 540 milyon sterline mal olacak, bu da kişi başına yaklaşık 2 milyon sterlin anlamına geliyor. Bu yüksek maliyet, politikanın finansal sürdürülebilirliği ve etkinliği konusunda da sorulara yol açmaktadır.

Sonuç olarak, Birleşik Krallık’ın Ruanda iltica planı, ciddi hukuki, mali ve insani tartışmalara neden olan bir politika. Hükümetin, insan hakları ve uluslararası mülteci koruma yükümlülükleri çerçevesinde bu planı gözden geçirmesi ve daha sürdürülebilir çözümler üretmesi gerekmektedir.

ZORUNLU ASKERLİK PLANI: GENÇLER İÇİN YENİ BİR ZORUNLULUK MU

Başbakan Rishi Sunak, 18 yaşındaki gençler için zorunlu askerlik hizmetini geri getirmeyi planladığını duyurdu. Bu plan, gençlerin 12 ay boyunca tam zamanlı askeri hizmet veya topluluk hizmeti yapmalarını öngörüyor. Program, gençlere değerli beceriler ve iş deneyimi kazandırmayı amaçlıyor. Ancak bu planın zorunlu hale nasıl getirileceği konusunda belirsizlikler var ve eleştirmenler, planın uygulanabilirliği ve maliyeti konusunda endişelerini dile getiriyorlar. Muhafazakar Parti, bu planın maliyetini yaklaşık 2.5 milyar sterlin olarak tahmin ediyor ve bu maliyetin bir kısmının vergi kaçakçılığıyla mücadele edilerek karşılanacağını belirtiyor.

SEÇİMLERİN ARDINDAN İNGİLTERE’Yİ NE BEKLİYOR

4 Temmuz’daki genel seçimler, İngiltere’nin geleceği için çok önemli bir dönüm noktası olabilir. Anketlere göre, Keir Starmer liderliğindeki İşçi Partisi seçimleri kazanarak bir sonraki hükümeti kurabilir. Eğer bu gerçekleşirse, Muhafazakar Parti’nin zorunlu askerlik ve Ruanda planları rafa kalkacak. İşçi Partisi’nin mültecilerle ilgili somut bir planı olmasa da, mültecilerin Birleşik Krallık’a geldiklerinde daha kolay entegre olmalarını sağlamak ve yasa dışı göçle insani bir şekilde başa çıkmak istiyorlar.

İşçi Partisi, mültecilerin tehlikeli yolculuklar yapmadan, güvenli ve yasal yollarla Birleşik Krallık’a gelmelerini sağlamak için daha fazla yeniden yerleştirme programı ve insani vize sunmayı planlıyor. Sığınma başvurularının daha hızlı ve adil bir şekilde değerlendirilmesi için mevcut sistemi reform yapmayı, başvuru yığılmalarını azaltmayı ve karar süreçlerini hızlandırmayı hedefliyorlar. Süresiz gözaltına son vererek, gözaltı süresini 28 gün ile sınırlamayı planlıyorlar. Ayrıca, sığınmacıların başvuruları değerlendirilirken iyi yaşam koşullarına sahip olmalarını sağlamak için barınma, sağlık hizmetleri ve eğitim imkanlarını iyileştirmeyi amaçlıyorlar. Mültecilerin ve göçmenlerin İngiltere toplumuna entegrasyonunu desteklemek için dil eğitimi, iş fırsatları ve toplumsal destek programları sunmayı planlıyorlar.

İşçi Partisi, göçün temel nedenlerini ele almak için daha proaktif ve etik bir dış politika izlemeyi öngörüyor. Muhafazakar Parti’nin “düşmanca ortam” politikasını sonlandırarak, insan haklarına ve onuruna saygılı bir politika getirmeyi planlıyorlar. Daha fazla mültecinin aileleriyle birleşebilmesi için aile birleşim haklarını genişletmeyi destekliyorlar. Ayrıca, insan ticareti ve modern kölelik mağdurlarını daha iyi korumayı hedefliyorlar. Göçmenlere adil ve düzenli bir göç sistemi içinde çalışma izinleri vermeyi ve onların işçi haklarını güvence altına almayı amaçlıyorlar.

İklim krizi, mülteci sorununu daha da kötüleştirebilir ve bu da İşçi Partisi’nin insani planını zorlayabilir. İşçi Partisi’nin kazanması, kamu kurumlarının artırılması ve kamuya ait sıfır karbon bir enerji şirketi olan Great British Energy’nin kurulması anlamına gelebilir. Bu tür girişimler, dünya için örnek olabilecek ve yeşil enerjiye geçişi hızlandırabilecek büyük adımlar olarak görülüyor. Eğer İşçi Partisi bu vaatlerini yerine getirebilirse, İngiltere’yi daha iyi günler bekliyor olabilir.

Ancak, mevcut siyasi ortamda politikacılara güvenmek zor. Birçok kişi, kendi çıkarlarını halkın ve çevrenin çıkarlarının önünde tutuyor. Halkın ve dünyanın ekolojik sağlığını koruyacak liderlerin olup olmadığı konusunda şüpheler var. Politikacıların sözlerini tutmaları ve halkın güvenini kazanmaları için büyük çaba göstermeleri gerekiyor.

Bu seçimler, İngiltere’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde önemli bir rol oynayacak. Eğer doğru adımlar atılır ve güçlü çevresel politikalar uygulanırsa, İngiltere daha sürdürülebilir ve yaşanabilir bir geleceğe doğru ilerleyebilir. Ancak, bu yolculukta liderlerin dürüst, şeffaf ve halkın çıkarlarını ön planda tutan politikalar benimsemesi şart. Umarız ki, yeni hükümet, bu zorlu görevleri yerine getirebilecek ve İngiltere’yi daha iyi bir geleceğe taşıyabilecek liderlere sahip olur.

Ayrıca, zorunlu askerlik planı da tartışılan önemli konular arasında. Bu planın sebeplerinden biri, gençlerin toplumdan kopuk ve kaybolmuş hissetmeleri. Hükümet, zorunlu askerlikle gençleri eğitmek, onlara toplum bilinci kazandırmak ve daha saygılı, duyarlı vatandaşlar yetiştirmek istiyor. Dünyadaki çok kutuplu sistemlerde ve artan şiddet ortamında, gelecekteki olası çatışmalara karşı hazırlıklı olmanın da zorunlu askerlik fikrini gündeme getiren sebeplerden biri olduğunu belirtiyorlar.

Ancak, zorunlu askerlik yerine gençlerin çeşitli sosyal sorumluluk projelerine katılımını organize etmek daha etkili olabilir. Gençler, ekolojik restorasyon projelerinde, huzurevlerinde, çiftliklerde, gıda üretiminde, hastanelerde ve ilgi duydukları alanlarda üniversite öncesi deneyim kazanabilirler. Bu tür programlar, gençlerin daha bilinçli bireyler haline gelmesine yardımcı olabilir.

Seçimlerin sonuçları ne olursa olsun, İngiltere’nin ve dünyanın ekolojik sağlığı için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Sadece politikacılara güvenmek yeterli değil; her bireyin çevresel sürdürülebilirliği destekleyen adımlar atması ve geleceğimizi koruma konusunda aktif rol alması önemlidir. Bu bilinçle hareket edersek, daha yeşil ve sağlıklı bir dünya mümkün olabilir.

Vaktinizi verip bu uzun yazımı okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Epey zamandır yazmamıştım ve anlatılması gereken çok şey vardı. Umarım yazımı aydınlatıcı bulmuşsunuzdur. Görüşmek üzere.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir